allah belani versin demek günahmı
Böyleterbiyesizlik, böyle edepsizlik, böyle ahlaksızlık olur mu! Böyle insanlık olur mu? Sevmeyebilirsiniz. “Allah analı babalı büyütsün, şansı güzel olsun” gibi
allahbelani versin en son allah belanı versin kısmını öyle bir söylemiştir ki bu adama kim ne yaptı bu kadar sorusu akılları çoğu kişi tarafında "bana gelen sana gelsin" kısmı.."bana giren sana girsin" şeklinde söylenmektedir.* (bkz: yaratıcılıkta son nokta) 4 3.
Bir kadın kısık sesle konuşuyorsa birşey istiyor demektir. Sesini yükseltiyorsa bilin ki istediğini elde edememiştir. Anonim * Kesinlikle evlen! Karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun. sen bir meleksin,dagda gezen ineksin,ot veririm yemezsin,allah belani versin. KADININ BiRi MUTFAGA GiTMİS HAMiLE KALMIS.NEDEN? CEVAP:CUNKU
karıya Allah belanızı versin! Yalan söyleyip halkı aldatanlara: Allah belanızı versin! Yaban domuzu, evcil domuz, eşek etini dana eti diye. Müslüman halka yedirenlere ve yedirtenlere
Nedemek Türkiye de yasamayamayacaksiniz Allah aşkına yaw. Teknisyen 3 sene önce. Cevapla. 0 0. Ulan şimdi bizle ne maytap geçiyolardır he höt dedik 1600 tanesi çil yavrusu gibi dağıldı diye. Teknisyene fetö cu de.üzerine gelince.milleti işten at.Allah belani versin f.ç. Longeron 3
Annonce Originale Pour Site De Rencontre. BURSA İHAOluşturulma Tarihi Haziran 16, 2019 0955Tartıştığı kişilere Allah belanızı versin’ diyerek beddua eden genç, Asliye Ceza Mahkemesi'nce, hakaret suçundan mahkum edildi. Devreye giren Yargıtay, bu sözün hakaret sayılamayacağına kişilere, ”Allah belanızı versin” diyen genç hakkında Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakaret suçundan dava açıldı. Mahkeme, sanık gence hakaret suçundan ceza verdi. Sanık avukatı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 18. Ceza Dairesi girdi. Emsal bir karara imza atan daire, hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değerin kişilerin şeref ve itibarı olduğuna dikkat çekti. Kararda şu ifadelere yer verildi"Hakaret suçunun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye mâtuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispî olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnâdını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın mağdurlara söylediği kabul edilen 'Allah belânızı versin' şeklindeki beddua ve kaba hitap tarzı sözlerin, mağdurların onur, şeref ve itibarını rencide edici boyutta olmaması sebebiyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Mahkemece verilen hükmün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir."
Bir kamu görevlisine, siyasetçilere, sosyal medya hesabı üzerinden birisine alenen ’Allah belanı versin’’ demek suç mudur? Allah belanı versin demek, lanet okumak veya beddua etmek hakaret veya tehdit sayılır mı? Bu konu ile ilgili Yargıtay son noktayı koydu. Allah belanı versin sözünü Türk Dil Kurumu şöyle tanımlar; “Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç”, “bela” ise; “İçinden çıkılması güç sakıncalı durum, büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse, hak edilen ceza” şeklinde tanımlanmıştır.” Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hırsızlık suçundan tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkarılan sanığın, sorgusu yapıldıktan sonra tutuklanması üzerine hakime karşı söylediği, “Allah belanı versin” sözünü hakaret saymadı. Yargılamaya konu somut olayda; sanığın sarf ettiği sözlerin şahıslar arasında gerçekleşen bir tartışma veya uyuşmazlık sırasında sarf edilmesi halinde beddua olarak nitelendirilebileceği, ancak mağdurun suç tarihinde nöbetçi sulh ceza hakimi olarak görev yaptığı, hırsızlık suçlaması ile sorguya sevk edilen sanık hakkında soruşturma dosyasındaki deliller ve vicdani kanısı doğrultusunda sanığın tutuklanmasına yönelik yargısal bir karar verdiği, sanık müdafiinin ve sanığın bu yargısal karara karşı üst dereceli mahkemede itiraz yoluna başvurmak suretiyle hukuki ve yasal yollara başvurabilme hakkı varken kendisi aleyhine verilen yargı kararına karşı Allah belanı versin, sen ne biçim hakimsin’ şeklinde bağırmak suretiyle mağdur olan hakimin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunduğu, suçun işleniş şekli, işlendiği yer ve zaman, failin güttüğü amaç ve saik dikkate alındığında sanığın sarf ettiği sözlerin beddua kastıyla sarf edilmediği, sanığın hakaret kastıyla hareket ettiğinin kabulünün gerektiği, aksinin kabulü halinde aleyhine verilen kararları kabullenemeyen bütün şahısların yasal yolları kullanmak yerine beddua ve kaba eleştiri adı altında yargısal faaliyette bulunan tüm hakim ve savcıların onur, şeref ve saygınlığı rencide etme yoluna gidebileceği, bu haliyle Yargıtay 2. Ceza Dairesi kararının yerinde olmadığı…” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir. Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli gün ve 25007 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; tarihinde düzenlenen tutanağa göre; hırsızlık suçundan tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkarılan sanığın, sorgusu yapıldıktan sonra şikayetçi Hakim Z.. Ö.. tarafından tutuklanmasına karar verilmesi üzerine, kararın tefhiminin ardından duruşma salonundan ayrılmak üzere olan müştekiye yüksek sesle “Allah belanı versin” diye söylediği, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının gün ve 8150-2046 sayılı iddianamesi ile; “Allah belanı versin” şeklinde söz söylemek suretiyle kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği iddiasıyla sanık hakkında kamu davası açıldığı, Anlaşılmaktadır. Şikayetçi Z.. Ö..; Küçükçekmece l. Aile Mahkemesinde hakim olarak görevli olduğunu, olay tarihinde nöbetçi hakim olması nedeniyle tutuklanması talep edilen sanığın sorgusunu yaptığını, tutuklama kararını bildirdikten sonra odasına geçeceği sırada sanığın kendisine hitaben “Allah belanı versin” dediğini belirtmiş, Suç tarihinde tutanak katibi olarak görev yapan tanık S.. K..ve polis memuru olan tanık A.. I.. olay tutanağı ile aynı doğrultuda olacak şekilde; sanığın sorgusu yapıldıktan sonra görevli hakime “Allah belanı versin” dediğini beyan etmişler, Polis memuru olarak görev yapan tanık U..Ş.. ise soruşturma aşamasındaki ifadesinde; sanığın görevli hakime “Sen nasıl hakimsin, Allah belanı versin” dediğini, kovuşturma aşamasında da bu ifadeden kısmen farklı olacak şekilde “Allah belanı versin, ne biçim hakimsin” dediğini açıklamış, Sanık aşamalarda; tutuklama kararından etkilenerek sorguyu yapan hakime “Allah belanı versin” dediğini kabul etmiş, temyiz dilekçesinde ise bu sözü görevli hakime değil, diğer şüpheli arkadaşına söylediğini savunmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Hakaret” başlıklı 125. maddesinin ilk üç fıkrası; “1- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. 2- Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. 3- Hakaret suçunun; bDini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz…” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’ndan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, 5237 sayılı TCK’nun “Soruşturma ve kovuşturma koşulu”başlıklı 131. maddesinin birinci fıkrasında ise; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, TCK’nun 125. maddesinin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü fıkrasında ise nitelikli halleri düzenlenmiş, aynı kanunun 131/1. maddesinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının şikayete tabi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Öte yandan, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde beddua; “Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç”, “bela” ise; “İçinden çıkılması güç sakıncalı durum, büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse, hak edilen ceza” şeklinde tanımlanmıştır. Bir kimsenin zarar ve sıkıntıya düşmesini yaratıcıdan dileme mahiyetindeki sözlerin açıkça, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermediği veya sövmek fiilini oluşturmadığı takdirde hakaret olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır. Bu kapsamda, sadece “Allah belanı versin” cümlesi ile ortaya konulan bir beddua ifadesi, rahatsız edici olmakla birlikte onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil isnadı veya sövme olmaması nedeniyle TCK’nun 125. maddesi anlamında suç olarak kabul edilemeyecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun gün ve 132-155 sayılı kararında da; “Allah belasını versin” sözünün Tanrısal ceza dileme ve beddua anlamında olup tahkir ve tezyif içerdiğinden söz edilemeyeceğine işaret edilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hırsızlık suçundan hakkında soruşturma başlatılan ve tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkartılan sanığın, kendisinin haksız bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini düşünerek bunun sorumlusu olarak gördüğü sorguyu yapan hakime yönelttiği “Allah belanı versin” şeklindeki ifade, beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici bir söz ise de, şikayetçi hakimin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Bu nedenle, yerel mahkemece sanığın beraatine hükmolunması gerektiği gözetilmeden, unsurları oluşmayan suçtan mahkümiyet kararı verilmesi isabetsizdir. Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkümiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O. K..; “Sanık tutuklanmasının akabinde tutuklayan hakime görevlilerin yanında Allah belanı versin’ diyerek salonu terk etmiştir. Çoğunluk bu sözü beddua olarak kabul ederek suç olmadığına hükmetmiştir. Temelde bu söz beddua ise de oluşa ve söylenen kişiye göre sövme olarak vasıflandırılabilir. Hakimin gıyabında bir makalede veya bir televizyon söyleşisinde kullanılsa oluşa göre suç olmayabilir. Ancak; hakimin görevi sırasında kamu otoritesini, makam sahibinin prestijini sarsacak veya saygınlığını rencide edecek şekilde söylenirse sövme suçunu oluşturur. 5237 sayılı Yasa’nın 125. maddesinde saygınlığı rencide edebilecek veya saygınlığa saldırı bu suçun unsurları arasında sayılmış olup bir hakime başkalarının bulunduğu bir ortamda Allah belanı versin’ demek hem kişinin hem de mahkemenin saygınlığına saldırıdır. Görevli polislerin önünde sanığın hakime karşı Allah belanı versin’ demesi o kişinin ve mahkemenin prestijini ve hakimin otoritesini sarsar. Prestijin Türkçe karşılığı itibardır. İtibarı sarsan bir sözcük de sövme suçunu oluşturur. Bu söz kavga esnasında bir şahsa söylense veya bir siyasiye söylense beddua ya da ağır eleştiri olarak görülebilir. Ancak bir makam sahibine söylendiğinde, hele hele bir hakime söylendiğinde durum farlılık arzeder. Suç olmadığı kabul edilirse bütün sanıklar hakime Allah belanı versin’ diyerek salonu terk eder. Bu da kamu otoritesinin sarsılmasına neden olur. Nitekim Anayasanın 26/2. fıkra son cümlesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü başlığıyla düzenlenen 10/2. fıkrada yargılama görevi yapanlar ve yargı gücü otoritesi yönünden ifade özgürlüğü yönünden bir ayrıcalık öngörmüştür. İzah edilen nedenlerle hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum” düşüncesiyle, Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer altı Genel Kurul Üyesi de; “suçun unsurlarının oluşması nedeniyle direnme hükmünün onanması gerektiği” şeklindeki benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ; Açıklanan nedenlerle; 1- Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesinin gün ve 456-946 sayılı direnme hükmünün, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkümiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hırsızlık suçundan tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkarılan sanığın, sorgusu yapıldıktan sonra tutuklanması üzerine hakime karşı söylediği, "Allah belanı versin" sözünü hakaret saymadı. Yargıtay kararda şu ifadeye yer verdi "Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde beddua; "Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç", "bela" ise; "İçinden çıkılması güç sakıncalı durum, büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse, hak edilen ceza" şeklinde tanımlanmıştır." YargıtayCeza Genel Kurulu Esas No2014/328 Karar No2014/386 K. Tarihi Yerel mahkeme ise gün ve 456-946 sayı ile;"...Yargılamaya konu somut olayda; sanığın sarf ettiği sözlerin şahıslar arasında gerçekleşen bir tartışma veya uyuşmazlık sırasında sarf edilmesi halinde beddua olarak nitelendirilebileceği, ancak mağdurun suç tarihinde nöbetçi sulh ceza hakimi olarak görev yaptığı, hırsızlık suçlaması ile sorguya sevk edilen sanık hakkında soruşturma dosyasındaki deliller ve vicdani kanısı doğrultusunda sanığın tutuklanmasına yönelik yargısal bir karar verdiği, sanık müdafiinin ve sanığın bu yargısal karara karşı üst dereceli mahkemede itiraz yoluna başvurmak suretiyle hukuki ve yasal yollara başvurabilme hakkı varken kendisi aleyhine verilen yargı kararına karşı 'Allah belanı versin, sen ne biçim hakimsin' şeklinde bağırmak suretiyle mağdur olan hakimin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunduğu, suçun işleniş şekli, işlendiği yer ve zaman, failin güttüğü amaç ve saik dikkate alındığında sanığın sarf ettiği sözlerin beddua kastıyla sarf edilmediği, sanığın hakaret kastıyla hareket ettiğinin kabulünün gerektiği, aksinin kabulü halinde aleyhine verilen kararları kabullenemeyen bütün şahısların yasal yolları kullanmak yerine beddua ve kaba eleştiri adı altında yargısal faaliyette bulunan tüm hakim ve savcıların onur, şeref ve saygınlığı rencide etme yoluna gidebileceği, bu haliyle Yargıtay 2. Ceza Dairesi kararının yerinde olmadığı..." gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir. Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli gün ve 25007 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; tarihinde düzenlenen tutanağa göre; hırsızlık suçundan tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkarılan sanığın, sorgusu yapıldıktan sonra şikayetçi Hakim Z.. Ö.. tarafından tutuklanmasına karar verilmesi üzerine, kararın tefhiminin ardından duruşma salonundan ayrılmak üzere olan müştekiye yüksek sesle "Allah belanı versin" diye söylediği,Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının gün ve 8150-2046 sayılı iddianamesi ile; "Allah belanı versin" şeklinde söz söylemek suretiyle kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği iddiasıyla sanık hakkında kamu davası açıldığı, Anlaşılmaktadır. Şikayetçi Z.. Ö..; Küçükçekmece l. Aile Mahkemesinde hakim olarak görevli olduğunu, olay tarihinde nöbetçi hakim olması nedeniyle tutuklanması talep edilen sanığın sorgusunu yaptığını, tutuklama kararını bildirdikten sonra odasına geçeceği sırada sanığın kendisine hitaben "Allah belanı versin" dediğini belirtmiş, Suç tarihinde tutanak katibi olarak görev yapan tanık S.. K..ve polis memuru olan tanık A.. I.. olay tutanağı ile aynı doğrultuda olacak şekilde; sanığın sorgusu yapıldıktan sonra görevli hakime "Allah belanı versin" dediğini beyan etmişler, Polis memuru olarak görev yapan tanık U..Ş.. ise soruşturma aşamasındaki ifadesinde; sanığın görevli hakime "Sen nasıl hakimsin, Allah belanı versin" dediğini, kovuşturma aşamasında da bu ifadeden kısmen farklı olacak şekilde "Allah belanı versin, ne biçim hakimsin" dediğini açıklamış,Sanık aşamalarda; tutuklama kararından etkilenerek sorguyu yapan hakime "Allah belanı versin" dediğini kabul etmiş, temyiz dilekçesinde ise bu sözü görevli hakime değil, diğer şüpheli arkadaşına söylediğini savunmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Hakaret" başlıklı 125. maddesinin ilk üç fıkrası; "1- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. 2- Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. 3- Hakaret suçunun; bDini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK'ndan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, 5237 sayılı TCK'nun "Soruşturma ve kovuşturma koşulu"başlıklı 131. maddesinin birinci fıkrasında ise; "Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır" hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, TCK'nun 125. maddesinin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü fıkrasında ise nitelikli halleri düzenlenmiş, aynı kanunun 131/1. maddesinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının şikayete tabi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Öte yandan, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde beddua; "Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç", "bela" ise; "İçinden çıkılması güç sakıncalı durum, büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse, hak edilen ceza" şeklinde tanımlanmıştır. Bir kimsenin zarar ve sıkıntıya düşmesini yaratıcıdan dileme mahiyetindeki sözlerin açıkça, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermediği veya sövmek fiilini oluşturmadığı takdirde hakaret olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır. Bu kapsamda, sadece "Allah belanı versin" cümlesi ile ortaya konulan bir beddua ifadesi, rahatsız edici olmakla birlikte onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil isnadı veya sövme olmaması nedeniyle TCK'nun 125. maddesi anlamında suç olarak kabul edilemeyecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun gün ve 132-155 sayılı kararında da; "Allah belasını versin" sözünün Tanrısal ceza dileme ve beddua anlamında olup tahkir ve tezyif içerdiğinden söz edilemeyeceğine işaret edilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hırsızlık suçundan hakkında soruşturma başlatılan ve tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkartılan sanığın, kendisinin haksız bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini düşünerek bunun sorumlusu olarak gördüğü sorguyu yapan hakime yönelttiği "Allah belanı versin" şeklindeki ifade, beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici bir söz ise de, şikayetçi hakimin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Bu nedenle, yerel mahkemece sanığın beraatine hükmolunması gerektiği gözetilmeden, unsurları oluşmayan suçtan mahkümiyet kararı verilmesi isabetsizdir. Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkümiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O. K..; "Sanık tutuklanmasının akabinde tutuklayan hakime görevlilerin yanında 'Allah belanı versin' diyerek salonu terk etmiştir. Çoğunluk bu sözü beddua olarak kabul ederek suç olmadığına hükmetmiştir. Temelde bu söz beddua ise de oluşa ve söylenen kişiye göre sövme olarak vasıflandırılabilir. Hakimin gıyabında bir makalede veya bir televizyon söyleşisinde kullanılsa oluşa göre suç olmayabilir. Ancak; hakimin görevi sırasında kamu otoritesini, makam sahibinin prestijini sarsacak veya saygınlığını rencide edecek şekilde söylenirse sövme suçunu oluşturur. 5237 sayılı Yasa'nın 125. maddesinde saygınlığı rencide edebilecek veya saygınlığa saldırı bu suçun unsurları arasında sayılmış olup bir hakime başkalarının bulunduğu bir ortamda 'Allah belanı versin' demek hem kişinin hem de mahkemenin saygınlığına saldırıdır. Görevli polislerin önünde sanığın hakime karşı 'Allah belanı versin' demesi o kişinin ve mahkemenin prestijini ve hakimin otoritesini sarsar. Prestijin Türkçe karşılığı itibardır. İtibarı sarsan bir sözcük de sövme suçunu oluşturur. Bu söz kavga esnasında bir şahsa söylense veya bir siyasiye söylense beddua ya da ağır eleştiri olarak görülebilir. Ancak bir makam sahibine söylendiğinde, hele hele bir hakime söylendiğinde durum farlılık arzeder. Suç olmadığı kabul edilirse bütün sanıklar hakime 'Allah belanı versin' diyerek salonu terk eder. Bu da kamu otoritesinin sarsılmasına neden olur. Nitekim Anayasanın 26/2. fıkra son cümlesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü başlığıyla düzenlenen 10/2. fıkrada yargılama görevi yapanlar ve yargı gücü otoritesi yönünden ifade özgürlüğü yönünden bir ayrıcalık öngörmüştür. İzah edilen nedenlerle hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum" düşüncesiyle, Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer altı Genel Kurul Üyesi de; "suçun unsurlarının oluşması nedeniyle direnme hükmünün onanması gerektiği" şeklindeki benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ Açıklanan nedenlerle; 1- Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesinin gün ve 456-946 sayılı direnme hükmünün, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkümiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi. Youtube'dan takip etmek için tıklayınız
İSMAİL SAYMAZ Aydın'da, 4 yıl önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'a "Seni sevmiyorum Allah belanı versin" dediği için hakaret suçundan yargılanıp 13 yaşında olduğu ve işlediği suçun anlam ve önemini kavrayamadığı gereçesiyle ceza verilmeyen adlı çocuk hakkındaki kararı Yargıtay bozudu. Yargıtay kararında 'Seni sevmiyorum Allah belanı versin' sözünün hakaret değil, beddua olduğunu, bedduaya da ceza verilmeyeceğini, bu nedenle ceza verilmesine yer olmadığı yönünde karar verilmesi gerektiğini belirterek dosyayı yerel mahkemeye geri gönderdi. Yargılama, 11 Nisan 2014'te tekrar başlayacak. Geçen yerel seçimler sırasında... Aydın'da, 9 Mart 2009'da, Gazipaşa İlköğretim Okulu'nda sekizinci sınıfta okuyan arkadaşlarıyla basketbol oynamak için Atatürk Kapalı Spor Salonu önüne gitti. Bu sırada, yerel seçimler için şehre gelen Başbakan Erdoğan'ın otobüsü önünden geçiyordu. Babası kısa bir süre önce işten çıkarılan otobüsün kapısından yurttaşlara el sallayan Erdoğan'a "Allah cezanızı verecek!" diye bağırdı. iddiasına göre Erdoğan otobüsü durdurup korumalarına "Onu alın" diye emretti. İki koruma kollarına girdi. Biri arkadan un pantolonu ve külodunu tutarak, çocuğu otobüse bindirdi. Hemen Başbakan'ın karşısına çıkarılan otobüste yaşananları şöyle anlattı "Başbakan elini omzuma koydu ve 'Ne dedin?' diye sordu. Ben de aynen tekrar ettim. Başbakan 'Neden?' diye sordu. 'Sizi sevmiyorum' dedim. Başbakan 'Bırakın gitsin' dedi. Başbakan elini benim omzumla birlikte enseme koymuştu. Karşılıklı diyalog sırasında eliyle boynumu sıktı, söz konusu izler o zaman meydana geldi."Tutanağa 'Başbakan'a hakaret' diye geçti göre aynı sivil polis onu otobüsten güç kullanarak indirdi. Resmi polis aracına bindirdikten sonra yüzüne tokat attı. Önce Aydın Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi'ne, ertesi gün savcılığa götürüldü. 13 yaşındaki çocuk, Erdoğan'ın korumaları tarafından yazılan tutanakta 'Başbakan'a hakaret' ile suçlanıyordu. Tutanağa şunlar yazıldı "İsminin olduğunu öğrendiğimiz şahsın Sayın Başbakanımıza hitaben 'Allah senin belanı versin' diyerek iki kez söylemesi üzerine Sayın Başbakanımıza tekrar yanında 'Seni sevmiyorum, Allah senin belanı versin' demesi üzerine İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ikaz edilerek şahsın yakalanması sağlanmış, hakkında işlem yapılması istenmiştir." Savcılık, 'farik ve mümeyiz' yaptığının farkında, iyiyi kötüyü ayırt edebilir durumda olup olmadığının belirlenmesi için Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı'nda kontrole gönderdi. İncelemede 'Biyolojik ve psikolojik gelişimine göre 'Devlet Büyüklerine Hakaret' suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olduğu saptandı. Ve Ö. hakkında TCK'nın 125. maddesi gereğince hakaret suçlamasıyla Aydın Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldı. Yargılama sonunda mahkeme, 'sanığın yaş itibariyle temyiz kudretine sahip olmadığı ve suç tarihinde 13 yaşında olduğu, işlediği iddia olunan hakaret suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunmadığına' belirterek hakaret suçunun koşullarının oluşmadığına hükmetti. Cezaya gerek yok Savcılığın itirazı üzerine dosya, Yargıtay'a gitti. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 30 Ekim 2013'te aldığı kararında, 'Seni sevmiyorum, Allah belanı versin' şeklindeki sözlerin hakaret değil, beddua olduğunu ve hakaret suçunun koşullarının oluşmadığını belirtti. Bu hususun gözetilmediğini savunan daire, beraat yerine ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini kaydederek kararı bozdu. yeniden hakkında takipsizlik aynı gün soruşturma açılırken, ailesi iki gün sonra savcılığa başvurarak, Başbakan hakkında 'kasten yaralama' iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Aydın Devlet Hastanesi'nden alınan rapora göre, Özyurt'un 'boynunun arka sağ kısmında altı adet, 5-6 santimetrelik sıyrık' vardı. Savcılık iki korumanın ifadesini aldı. Polis Servet Erkan, ifadesinde, Erdoğan'ın ön camdan halkı selamladığı sırada 'Allah belanı versin' dediğini, daha sonra sözlerini 'Seni sevmiyorum, Allah belanı versin' diye yinelediğini anlattı. Çocuğun ön kapıya geldiğini anlatan Erkan, "Ne yapacağını kestiremediğimiz için şahsı tutup polise teslim ettik. Başbakan'ın bu şahısla teması olmamıştır. M. S. Ö otobüse çıkmamıştır. Başbakan da otobüsten inmemiştir" dedi. Fakat altında Erkan'ın imzası bulunan tutanakta, Başbakan'ın yanında bu sözü yinelediği belirtiliyordu. Bu çelişkiyi görmeyip dosyayı kapatan savcılığa göre Başbakan'ın mağduru boynundan sıkıp yaraladığına ilişkin soyut iddiası dışında delil yoktu. Boynundaki sıyrık da 'mağdurun Başbakan'a hakaret etmesi ve otobüse yönelmesi sırasında müdahale edilmesiyle' olmuş olabilirdi. Twitter'dan takip etmek için tıklayınız
eski sevgilinin "seni verdi ya işte daha büyük bela mı olur" diye cevaplaması muhtemel beddua. 14 şubattan evvel yapılmaması gereken eylem. evdeki bulgurdan pirinçten olmayalım. + allah belanı versin necati!! - yoo mualla yo.. yalvarma sana geri dönemem. hala seni düşünüyorum demekten farksızdır, adı üstünde "eski" aklına bile gelmemeli, gelse de nötr olunmalı değilse eskimemiştir daha o. ''biz anlaşarak ayrıldık, ben onun mutlu olmasını isterim. arkadaşlığımız devam edecek '' tarzı geniş miğdeli yaklaşımlara karşı oluşmuş bir söylemdir, hoca gibi ya tutarsa deyip ağızdan çıkıverir. yanlıştır, gereksizdir. zaten herkes bir gün elbette ne yaşarsa ve ne yaşatırsa aynısını yaşar. bu hayatın en güzel kısmıdır. o yüzden geç gitsin. eski sevgilinin aşırı derecede götünü kaldıran bi durumdur aslında."oğlum bak görüyo musun hala beni seviyo. gör abini gör gör" diye arkadaşlarının içinde gerim gerim gerilirler. aynı zamanda sizin de zayıf bi insan olarak damganızı vurduğunuz bi olaydır. 100 e yakın kız arkadaşım olmuştur ama bunlardan sadece birine bu sözü kullandım. onu da içimden. daha belasını bulmadı ama yakın zamanda bulur diye umut ediyorum. eksilemeden önce bkz 8458689 aslında allah benim belamı verdi seninde belanı versin demektir. eski sevgilimin benim için demediğidir. en yakın arkadaşımın yanında "ona allah belasını versin demiyorum, çok sevdiği biri tarafından terk edilir inşallah." demiş. ama tuttu lan. allah belasını versin, tuttu. ben desem tutmaz. abdest alayım. o ergen olunan tehlikeli dönemde "çok aşık olduğum" biri tarafından terk edilince kendisine söylediğim sözdür. cevabı daha da güzeldi; +allah belanı versin x ! -belanı geri al.. ateistlerden duyamayacağınız söylem + yeter artık bana hiç değer vermiyor musun? kaç yılın sonunda biraz olsun ilgi beklemek hakkım değil mi? çok bişey değil ya azcık sevdiğini görmek istiyorum. - tamam ayrılalım ozaman. + allah belanı versin.
allah belani versin demek günahmı